Hithlain

 

Hithlain

Hithlain

Hithlain Elfler tarafından ip yapmak için kullanılırdı. Hithlain griydi ve ipekten dokunurdu. Hithlain’den yapılan ipler çok kuvvetli, ince ve hafifti. Karanlıkta gümüş gibi parlardı.

Lothorien elfleri Kardeşlik ayrılmadan önce onlara Hithlain’den yapılmış ipler verdiler. İpler 112 ayak uzunluğundaydı. Sam bundan memnun olmuştu çünkü Ayrıkvadi’den ayrıldığında ip almayı unutmuştu. Sam’in ip yapan akrabaları vardı. Tighfield’deki Andy amcası da dahil herkes Elf ipinin ustalığına hayran kaldı.

Sam ipi 29 Şubat’ta Emyn Muil’de önce aşağı düşen Frodo’yu kurtarmak için ardından bir uçurumdan aşağı inmek için kullandı. İpi bir kayaya bağladılar ve aşağıya indiler. Ancak Sam ipin orada kalacağını anlayınca üzüldü. İpi çekince bir birden çözüldü ve aşağı düştü. Frodo Sam’in düğümünün zayıf olduğunu söyledi ama Sam Elf ipinin kendiliğinden çözüldüğüne inandı.

İp diye bağırdı Sam, rahat bir nefes alıp, heyecanla kendi kendine konuşarak. Eh kalınkafalılara ibret-i alem olsun diye bir ipin ucunda sallanmayı hak etmiyorsam ne olayım! Avanaktan başka bir halt değilsin Sam Gamgee: Bunu babalık sık sık derdi bana, onun sözüydü. İp!

Kes söylenmeyi diye bağırdı Frodo; artık hem kendini avutacak, hem de kendine sinir olacak kadar toparlanmıştı.”Babalığı boşver! Sen cebinde biraz ip olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun yoksa? Eğer öyleyse çıkar hemen!” “Evet Bay Frodo, dengimde var ya. Yüzlerce mil taşıdım da unutuvermişim!”

Hithlain

“O halde işe koyul ve bir ucunu aşağı salla!”

Sam dengini çabucak yere indirip, altüst ederek aramaya koyuldu. Gerçekten de dengin dibinde, Lörien halkının yapmış olduğu, ipeksi griden bir kangal ip duruyordu, ipin bir ucunu beyine attı. Karanlık Frodo’nun gözlerinden kalkar gibi oldu; ya da yeniden gözleri açılıyordu. Aşağı doğru sallanan gri çizgiyi görebilmiş, bunun solgun gümüşsü bir pırıltı olduğunu düşünmüştü. Artık karanlık içinde gözlerini odaklayabileceği bir nokta olduğu için başının daha az döndüğünü hissetti. Ağırlığını öne vererek ipi beline sıkı sıkı doladı ve iki eliyle asıldı.

Sam gerileyerek, uçurum kenarından bir iki metre uzaklıktaki bir ağaç kökünden ayağıyla destek aldı. Biraz kendi çabasıyla, biraz da Sam’in çekmesiyle yukarı çıkan Frodo kendisini yere attı.

Gök gürültüsü uzaklarda homurdanarak gürledi, yağmur hâlâ şiddetle yağıyordu. Hobbitler emekleyerek dere yatağına geri döndüler, fakat orada da pek korunaklı bir yer bulamadılar. Yağmur suları küçük derecikler halinde akıp gidiyordu; kısa bir süre sonra taşların üzerinden bir su bulutu kaldırarak, coşkun akan bir sel haline geldiler ve uçurumdan aşağıya geniş bir çatının oluklarından fışkırır gibi fışkırmaya başladılar.
“Orada olaydım ya boğulacakmışım, ya da sürüklenip gidecekmişim,” dedi Frodo. “O ipin yanında olması ne büyük şans!”

“Daha önce düşünmüş olsaydım, daha isabetli olacaktı,” dedi
Sam. “Belki tam biz yola koyulurken onların ipi kayıklara koyuşunu
hatırlıyorsundur: Elf ülkesinde hani. İpleri pek beğendiydim de bir
kangalını kendi dengime atıverdiydim. Seneler önce gibi geliyor. ‘Sıkışınca çok işe yarayabilir,’ demişti: Ya Haldir, yada o halktan başka birileri. Doğru da demiş.”

“Bir boy daha getirmeyi akıl edemeyişim ne acı,” dedi Frodo;”ama Grup’tan öyle aceleyle, öyle kafam karışık ayrıldım ki. Keşke bizi aşağıya indirecek kadar uzun ipimiz olsaydı. Senin ipinin uzunluğunu merak ettim, ne kadardır acaba?”

Sam ipi yavaş yavaş kalama ederek koluyla ölçtü: “Beş, on, yirmi, otuz arşın, aşağı yukarı,” dedi.

“Hiç aklına gelir miydi!” diye heyecanla bağırdı Frodo.

“Ah! Hiç!” dedi Sam. “Elfler harika bir halk. Biraz ince gibi görünüyor ama sağlam; üstelik ele de süt gibi yumuşacık geliyor. Sıkı sıkı da sanlıyor; hafif mi hafif. Hakikaten de harika bir halk!”

“Otuz arşın!” dedi Frodo şöyle aklından bir tartarak. “Herhalde yeter. Eğer gece çökmeden fırtına geçerse ben bir deneyeceğim.”

“Yağmur hemen hemen kesildi bile,” dedi Sam; “ama sakın bu alacakaranlıkta riskli bir şey daha yapmaya kalkma Bay Frodo! Üstelik ben daha o rüzgârın çığlığını üzerimden atamadım, sen attıysan bile. Aynı bir Kara Süvari gibi çıktı ses – ama havadan geliyordu; tabii eğer uçabiliyorlarsa. Ben, gece geçinceye kadar bu çatlakta uyuruz diye düşünüyordum.”

“Ben ise, Karanlık Ülke’nin gözleri bataklıklardan bana doğru bakarken bu uçurum kenarında sıkışmış kalmış halde gerektiğinden bir an bile fazla vakit harcamayı düşünmüyorum,” dedi Frodo.

Bunu söyleyerek ayağa kalktı ve yeniden dere yatağının kenarına gitti. Aşağıya baktı. Doğu’da gökyüzü yeniden açılıyordu. Fırtınanın parça parça ve sırılsıklam etekleri kalkıyordu; savaşın merkezi, koca kanatlarını Sauron’un karanlık düşüncelerinin bir süre için çöreklendiği Emyn Muil üzerine germek üzere geçip girmişti. Oradan dönüp, dolular ve şimşeklerle Anduin Vadisi’ni vurarak savaş tehdidi ile Minas Tirith üzerine gölgesini saldı. Sonra dağlar üzerinde alçalıp, ovada uzaktaki Süvariler Batı’ya doğru atlarını sürerken güneşin gerisinde kara kulelerin hareket ettiklerini görünceye kadar, kocaman helezonlar halinde toplanarak Gondor’un ve Rohan’ın etekleri üzerinden yavaş yavaş yuvarlandı. Fakat burada, çölün ve fena kokulu bataklıkların üzerinde akşamın derin mavi göğü yeniden açıldı ve hilâl seklindeki ayın üzerindeki gök kubbede minik beyaz delikler misali birkaç solgun yıldız meydana çıktı.

“Tekrar görebilmek çok hoş,” dedi Frodo, derin bir nefes alarak. “Biliyor musun, bir an için kör olduğumu zannettim. Şimşekten veya daha beter bir şeyden. O gri ip gelinceye kadar hiçbir şey, ama hiçbir şey göremedim. Sanki ip parlıyor gibiydi.”

“Karanlıkta gümüşe benziyor zaten,” dedi Sam. “Daha önce hiç dikkatimi çekmemişti; gerçi onu bulup çıkarıncaya kadar onun yanımda olduğunu da hiç hatırlamamıştım. Fakat aşağıya inmek konusunda çok kararlıysan Bay Frodo, ipi nasıl kullanmayı düşünüyorsun? Otuz arşın diyorsun, yani on sekiz kulaç kadar: Sence uçurum bundan daha derin değil mi yani?”

Frodo bir süre düşündü, “ipi o kütüğe sıkı sıkı bağla Sam!” dedi. “Sanırım bu kez istediğin olacak, ilk olarak sen ineceksin. Ben seni aşağıya salacağım, kayadan uzaklaşmak için ayaklarını ve ellerini kullanmaktan başka bir şey yapmana gerek kalmayacak. Gerçi ağırlığını kayalardaki çıkıntılara verip bana yardımcı olursan, dinlenmemi sağlamış olursun. Yere vardığında, ben de seni izleyeceğim. Artık kendime geldim sayılır.”

“Pekiyi,” dedi Sam ağır ağır. “Madem öyle gerekiyor, bir an önce bitirelim!”

İpi alarak, uçurum kenarındaki kütüğe sıkı sıkı bağladı; sonra diğer ucunu kendi beline bağladı. Gönülsüzce döndü ve ikinci bir kere uçurumun kenarından aşağıya sallanmaya hazırlandı.

Ancak işler hiç de tahmin ettiği gibi kötü gitmedi. Gerçi bacaklarının arasından aşağıya bakınca gözünü birkaç kez kapatmak zorunda kalmıştı ama ip ona güven vermişti adeta. Hiçbir çıkıntının bulunmadığı, uçurumun duvarının dimdik olduğu ve çok kısa bir mesafe için içeri doğru oyulmuş olan biçimsiz bir nokta vardı kayada; orada kayarak gümüş ipin ucunda sallandı. Fakat Frodo onu yavaş yavaş ve düzenli bir şekilde indirmeye devam etti ve sonunda iniş bitti. En büyük korkusu, hâlâ yukarlarda bir yerlerdeyken ipin bitivermesiydi ama Sam uçurumun dibine varıp da, “İndim!” diye bağırdığında, Frodo’nun elinde epeyce ip kalmıştı daha. Sesi aşağıdan net olarak geliyordu ama Frodo onu göremiyordu; gri renkli elf pelerini onu alacakaranlığın içinde eritip kaybetmişti.

Hithlain

Frodo’nun Sam’i takip etmesi biraz daha uzun sürdü, ipi beline dolay ip yukarıya sıkıca bağlamıştı; ayrıca yere çarpmadan önce onu yukarı çeksin diye biraz da kısaltmıştı ipi; yine de düşmeyi göze almak istemiyordu; ayrıca o ince gri ipe Sam kadar güvenmiyordu. Bununla birlikte, tamamen ipe güvenmesi gereken iki yerle karşılaştı: Güçlü hobbit parmaklan için dahi tutunacak bir yer bulunmayan pürüzsüz yüzeyler ve kayadaki çıkıntıların birbirinden çok uzak olduğu yerler. Fakat sonunda o da aşağıya inmişti.

“Âlâ!” diye bağırdı. “Başardık! Emyn Muil’den kaçtık! Şimdi sırada ne var, merak ediyorum. Belki kısa bir süre sonra yeniden ayağımızın altında sert kayaları hissetmek için ağlamaya başlarız.”

Fakat Sam cevap vermedi: O yeniden uçuruma bakmaya başlamıştı. “Avanak!” dedi. “Budala! Benim güzel ipim! Al bakalım, o kütüğün tekine bağlı kaldı; biz de en dipteyiz. O sinsi Gollum’un ağzına layık bir merdiven ancak böyle bırakılabilirdi. Ne yöne gittiğimizi söylemek için bir tabela dikeydik daha iyiydi! Biraz fazla kolay oldu zaten.”

“Eğer hem ipi kullanıp, hem de yanımıza alabileceğimiz bir yol söyleyebilirsen o zaman Babalık’ın sana vermiş olduğu avanak ismini, ya da herhangi bir ismi bana devredebilirsin,” dedi Frodo. “Çok istiyorsan çık yukarı, ipi çöz, kendini aşağıya at!”

Sam başını kaşıdı. “Hayır, bir yolunu bulamıyorum, kusura bakma,” dedi. “Ama onu bırakmaktan da hiç hoşnut değilim, bu da bir gerçek.” ipin ucunu okşayarak, hafifçe salladı. “Elf diyarından getirdiğim bir şeyden ayrılmak çok zor geliyor. Üstelik belki de Galadriel’in kendisi tarafından yapılmıştı. Galadriel,” diye mırıldandı başını üzgün üzgün sallayarak. Yukarı doğru baktı ve sanki son bir kez elveda dercesine ipe asıldı.
İp her iki hobbiti de hayretler içinde bırakarak çözülüverdi. Sam yere yuvarlandı ve uzun gri ip kıvrımlan sessizce üzerine kayıverdi. Frodo güldü, “İpi kim bağlamıştı?” dedi. “Bu kadar bağlı kalması ne büyük şans! Bütün ağırlığımı senin bir düğümüne vermiş olduğumu düşünüyorum da!”

Sam gülmedi, “iplere tırmanma konusunda pek başarılı olmayabilirim Bay Frodo,” dedi alınmış bir sesle, “ama ipler ve düğümler konusunda bir şeyler biliyorum. Aileden gelen bir şey sayılır. Baksana sen, benim büyük babamın, onun ardından da Babalık’ın en büyük ağabeyi olan amcam Andy’nin Tighfield’in oralarda bir ip bükme yeri vardı yıllar yılı. Üstelik bir kütüğe benden daha hızlı ilmik geçiren yoktur, ne Shire’da, ne Shire dışında.”

“O halde ip kopmuş olmalı – ya da bir taşa sürte sürte yıprandı herhalde, “dedi Frodo.

“Eminim öyle olmamıştır!” dedi Sam daha da incinmiş bir sesle. Eğilerek ipin uçlarını inceledi. “Olmamış da zaten. Bir tel bile kopmamış!”

“O halde düğümde bir şey vardı demek ki,” dedi Frodo.

Sam başını hayır anlamında sallayarak sustu, ipi ellerinde düşünceli düşünceli yokluyordu bir boydan bir boya. “Ne düşünürsen düşün Bay Frodo,” dedi sonunda, “ama bence ip kendi kendine çözüldü -ben seslendiğim zaman.” İpi sararak büyük bir sevgiyle bohçasına soktu.

“Çözüldüğü bir gerçek,” dedi Frodo, “önemli olan da bu. Fakat şimdi ne yapmamız gerektiğini düşünmek lazım. Çok yakında gece çökmüş olacak. Yıldızlar ve ay ne kadar da güzel!”

Hobbitler o gece Gollum ile karşılaştılar. Onu idare etmek için ipi kullandılar. Ancak ip Gollum’un canını yaktığından söz karşılığı ipi çıkarttılar.

Aniden, şaşırtıcı bir çeviklik ve hızla, yerden bir çekirge veya kurbağa gibi sıçrayarak ön taraftaki karanlığa doğru yöneldi Gollum. Fakat bu tam Frodo ile Sam’in beklediği şeydi. Daha sıçradıktan sonra iki adım atmamıştı ki Sam ona yetişti. Arkasından gelen Frodo bacaklarına sarılarak onu devirdi.

“İpin yine işe yarayabilir Sam,” dedi Frodo.

Sam ipi çıkarttı. “Siz bu soğuk sert topraklarda ne yana doğru yola koyulmuştunuz böyle Bay Gollum?” diye homurdandı. “Merak ettiks, evet merak ettiks. Birkaç ork dostunuzu bulmaya, eminim. Seni edepsiz, hain yaratık seni. Bu ip, sıkı bir ilmikle boynuna geçmeliydi senin.”

Gollum sessizce yatarak başka bir numara yapmaya kalkmadı. Sam’e cevap vermedi ama bir an için zehir zemberek bir bakış fırlattı.

“Onun kaçmasını engelleyecek bir şey yapmamız gerek sadece,” dedi Frodo. “Yürümesini istiyoruz, o yüzden bacaklarını bağlamaya çalışmanın bir yaran yok – ya da kollarını bağlamanın, onları da en az ayaklan kadar kullanıyor gibi.İpin bir ucunu bileğine bağla, diğer ucunu da sıkı sıkı tut.”

Sam düğümü alıncaya kadar Gollum’un tepesinde durdu. Sonuç her ikisini de çok şaşırttı. Gollum kulakları paralayan, incecik bir sesle çığlık atmaya başladı; işitmesi bile korkunçtu. Debelendi, ağzıyla bileğine uzanıp ipi ısırmaya çalıştı. Çığlık atmaya devam etti.

Sonunda Frodo gerçekten acı çektiğine ikna olmuştu; ama bu ipten olamazdı. Düğümü kontrol etti ve çok sıkı olmadığını gördü, hatta hiç sıkı olmadığını gördü. Sam, söylediğinden daha merhametliydi. “Neyin var senin?” dedi. “Eğer kaçmaya çalışırsan seni bağlarlar elbette; ama senin canını acıtmak istemiyoruz.”

“Bisi acıtıyor, bisi acıtıyor,” diye tısladı Gollüm. “Donduruyor, ısırıyor! Elfler bükmüş bunu, lanet olasıcalar! Pis, kötü kalpli hobbitler! İşte bundan kaçmaya çalışıyorduk, tabii ya, kıymetlim. Bunların kötü kalpli hobbitler olduğunu tahmin etmiştik Onlar elfleri siyaret edisiyorlar, parlak gözlü öfkeli elfleri. Çösün bunu! Canısımısı acıtıyor.”

“Hayır, çözmeyeceğim,” dedi Frodo, “ta ki…” -bir an için düşünceli düşünceli durdu- “ta ki sen, sana güvenmemi sağlayacak bir yemin edinceye kadar.”

“İstediğin şeye yemin edeceğis, evet, evetts,” dedi Gollum, hâlâ yerlerde kıvranıp bileğini çözmeye çalışarak. “Canısımısı acıtıyor.”

“Yemin ediyor musun?”

“Smeagol,” dedi Gollum aniden açık bir şekilde, gözlerini sonuna kadar açıp, gözlerinde garip bir ışıkla Frodo’ya bakarak. “Smeagol Kıymetli üserine yemin edecek.”
Frodo ayağa kalktı ve bir kez daha Sam onun sözleri ve sert sesiyle hayretlere düştü.

“Kıymetli üzerine mi? Buna nasıl cesaret edebilirsin?” dedi. “Düşün!
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini karanlıkta birbirine bağlayacak. Yeminini buna bağlar mısın Smeagol? Bu seni bağlar. Ama bu senden çok daha güvenilmez bir şey. Sözlerini çevirebilir. Dikkat et!”

Gollum sindi. “Kıymetli üserine, Kıymetli üserine!” diye tekrarladı.

“Peki, ne için yemin ediyorsun?” diye sordu Frodo.

“Çok çok iyi olmak için,” dedi Gollum. Sonra Frodo’nun ayaklarına doğru emekleyerek önünde süründü, kaba bir sesle fısıldıyordu: Bir titreme tuttu Gollum’u, sanki sözler her kemiğini korku ile sarsarmış gibi. “Smeagol onu, O’nun almasına hiç hiç bir saman isin vermeyeceğine yemin eder. Hiçbir saman! Smeagol onu koruyacak. Ama Kıymetli üserine yemin etmeli.”

“Hayır! Onun üzerine olmaz,” dedi Frodo, sert bir acıma duygusuyla ona yukarıdan bakarken. “Senin bütün arzun, elinden gelirse, onu görmek, ona dokunmak; ama bunun seni çıldırtacağını da biliyorsun. Onu eline alarak yemin edemezsin. Eğer kabul edersen görmeden, yine de onun üzerine yemin et. Çünkü onun nerede olduğunu biliyorsun. Evet, biliyorsun Smeagol. Tam önünde.”

Bir an için Sam’e sanki beyi büyümüş, Gollum da küçülmüş gibi geldi: Uzun, sert bir gölge, yüceliğini gri bir bulut ile gizleyen kudretli bir hükümdar; ayaklarında da sızlanan minik bir köpek. Yine de bir şekilde ikisi akrabaydı sanki, yabancı değil: Birbirlerinin akıllarına uzanabiliyorlardı. Gollum doğrularak Frodo’ya elleriyle dokunmaya, yaltaklanarak dizlerine sarılmaya çabaladı.

“Çök! Yere çök!” dedi Frodo. “Şimdi yeminini et!” “Söss verisiyorus, evet sös veriyorum!” dedi Gollum. “Kıymetli’nin efendisine hismet edeceğim, iyi yürekli efendi, iyi yürekli Smeagol, gollum gollum!” Aniden yeniden ağlayıp bileğini ısırmaya başladı.

“İpi çıkart Sam!” dedi Frodo. İstemeye istemeye itaat etti Sam. Gollüm derhal kalkarak etrafta atlayıp zıplamaya başladı, tıpkı biraz önce azarlanmış da sonra yeniden sahibi tarafından okşanmış bir köpek gibi. O andan itibaren, bir süre devam eden bir değişiklik geldi üzerine Gollum’un.

Kaynakça
Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği; Metis Yayınları


Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

Mutlaka Okuyun!

mithril

Mithril

  Bulunduğu Yerler: Khazad-dum, Numenor İçeriğinde Mithril Bulunan Nesneler: Bilbo’nun mithril zırhı, Nenya, Elendilmir, Minas …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir